Hu huuu! Helloooo!
Çok uzun zamandır ortada yoktum ve beni çok aşırı derecede özlediğinizi gelen 3 mailden anladım ve bu kadar yoğun baskıya dayanamayıp geri döndüm.
Daha önceleri de bu tarz dönemlerden geçmiştim, yani gündemin tatsızlığından sanki bir imana gelme ve iyileşme durumu... Yani nasıl desem böyle birine bir laf yazarken kendini hafif suçlu hissetme ve o tarz şeyler. Fakat takip edenlerin hatırlayacağı gibi bu zor günlerin üstesinden başarıyla gelmiştim.
Ancak bu sefer arkadaşlar olay biraz daha dramatik tattoo.
Yani o kadar pisliğin, nefretin içine batmış durumdayız ki,
böyle etraftan mutluluk arayan, pozitif ve yapıcı olmaya başlayan,
insanlara gülümsemeye çalışan, kötülükten korkan biri haline geldim.
Ve bunun üstesinden gelemiycem gibi bir hal var.
Tabloidlerde geziyorum, magazin gazetelerine bakıyorum,
tam içimde bir kötülük girecek derken
birden tatlı, pembe bir kuş omzuma konup "Emin misin tatlım?" diyor.
Yani düşünsenize karşınızda öyle bir Yalçınkaya Holding var ki
Kylie Jenner'ın hiçbir estetik müdahalesine bile değinmedi.
Böyle Yalçınkaya Holding olmaz olsun, Allah kahretsin.
Ama o kadar da çok kahretmesin tabii.
Sonuçta niyetim iyi, bi' şekilde kendimi aşırı zorlayarak da olsa
Emma Stone'un g*tünden konuşmaya çalışıyorum. Öncelikle, "Acaba, nerden almış?" diyorum. "Kuru götlü bir boru çiçeğiydi bu kız" diyorum. Ve fakat işin içinden çıkamıyorum.
Bakın ben bu kızı oldum olası sevmedim. Onun o yalandan harbi, kalın sesli, erkek-kız havalarını da yutmadım. Zaten cidden öyle olsan, o g*tün sende işi ne? Kır kuru g*tünü otur. Velhasıl alışılmadık g*tte don da durmuyor.
İyi ki döndün